Duygusal zekâ ne işe yarar ?

Iclal

Global Mod
Global Mod
Duygusal Zekâ Ne İşe Yarar? – Toplumsal Cinsiyet, Irk ve Sınıfın Görünmeyen Etkileri

Bir akşam, forumda “Duygusal zekâ ne işe yarar?” başlıklı bir tartışma döndüğünü fark ettim. İlk yorum şöyleydi:

> “Duygusal zekâ mı? Benim için sadece insanların triplerine dayanabilme kapasitesi.”

Bir diğeri yazmıştı:

> “Hayır, duygusal zekâ aslında adaletsiz bir dünyada ayakta kalma becerisi.”

Bu cümle beni durdurdu. Çünkü haklıydı. Duygusal zekâ (EQ), yalnızca kişisel gelişimle değil; toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk gibi yapılarla iç içe geçmiş bir kavram. Bilimsel araştırmalar da bunu destekliyor. Goleman’ın (1995) klasik tanımı “duyguları tanıma, yönetme ve başkalarının duygularını anlama” üzerine kuruludur. Ancak sosyolog Arlie Hochschild’in 1983’te tanımladığı duygusal emek kavramı, EQ’nun toplumsal yüzünü gözler önüne serer: Bazı insanlar, özellikle kadınlar ve düşük gelirli çalışanlar, bu zekâyı “hayatta kalmak için” kullanmak zorundadır.

---

Duygusal Zekâ: Sadece Kişisel Bir Beceriden Fazlası

Duygusal zekâ genellikle bireysel bir yetenek gibi anlatılır: Empati kur, öfkeni yönet, iletişim kur, başarılı ol. Ancak toplumsal yapı içinde bu “yeteneğin” nasıl, kim tarafından, ne koşullarda kullanıldığı çok daha karmaşıktır.

Harvard Üniversitesi’nin 2022’de yayımladığı bir meta-analize göre, yüksek EQ’ya sahip bireyler hem özel yaşamlarında hem iş dünyasında daha başarılı oluyor. Fakat bu başarı, her zaman adil bir zeminde gerçekleşmiyor.

Örneğin, aynı davranış — duygularını kontrol etmek, çatışmayı yumuşatmak — bir erkek için “liderlik karizması” olarak görülürken, bir kadın için “itaatkârlık” veya “fazla duygusal olmak” şeklinde etiketlenebiliyor.

Bu, toplumsal cinsiyetin duygusal zekânın nasıl algılandığını belirlediğini gösteriyor.

---

Kadınların Duygusal Emeği: Empati mi, Beklenti mi?

Kadınlar çoğu zaman “duygusal olarak yetkin” olmanın yükünü taşır. Bu durum yalnızca bireysel değil, yapısal bir olgudur. Hochschild’in The Managed Heart (1983) adlı çalışmasında belirttiği gibi, kadınlar özellikle hizmet sektöründe “gülümseme, sakinleştirme, anlayış gösterme” gibi duygusal davranışları mesleki bir zorunluluk olarak yerine getirir.

Forumda bir kullanıcı, “HemşireSevda,” şöyle yazmıştı:

> “Hasta yakınlarını sakinleştirirken aslında kendi öfkemle savaşıyorum. Ama bu işin parçası.”

Bu ifade, EQ’nun kadınlar için bazen bir hayatta kalma mekanizmasına dönüştüğünü gösteriyor.

Kadınlar genellikle empatik olmaya teşvik edilir, ancak bu empati çoğu zaman sistem tarafından sömürülür.

Soru şu:

> Gerçekten duygusal zekâyı geliştiriyor muyuz, yoksa toplumsal beklentilere boyun mu eğiyoruz?

---

Erkekler ve Duygusal Zekâ: Gücün Sessiz Tarafı

Toplum, erkeklere genellikle “mantıklı, soğukkanlı, çözüm odaklı” olmalarını öğretir. Bu durum, duygusal zekânın bir kısmını — özellikle duyguları tanıma ve ifade etme — bastırır.

Sosyolog Raewyn Connell’in “hegemonik erkeklik” kavramına göre, erkeklik kimliği duygusal ifadenin bastırılması üzerine kuruludur.

Bu nedenle birçok erkek, EQ’nun “empatik yönü”nden ziyade “stratejik yönü”nü kullanır: kriz yönetimi, analitik soğukkanlılık, stres altında karar verme.

Forumda “CemAnalitik” isimli bir kullanıcı şöyle demişti:

> “Ben EQ’yu duygularla değil, veriyle ölçerim. Kriz anında kim panik yapmıyor, ona bakarım.”

Bu bakış açısı küçümsenecek bir şey değil. Çünkü erkeklerin EQ’su genellikle problem çözme ve liderlik kapasitesiyle iç içe gelişiyor. Ancak toplumsal baskılar yüzünden bu beceri “ilişkisel empati”den yoksun kalabiliyor.

Peki, erkeklik duygusal zekâsını sadece “mantığın hizmetinde” mi kullanmak zorunda? Yoksa duyguların da bir stratejisi olabilir mi?

---

Irk, Sınıf ve Duygusal Zekâ: Görünmeyen Katmanlar

EQ’nun işlevi yalnızca bireysel farklılıklarda değil, toplumsal hiyerarşilerde de değişiyor.

Sosyolog Eduardo Bonilla-Silva’ya göre, duygusal zekâ “beyaz olmayan” topluluklarda hayatta kalma becerisine dönüşüyor.

ABD’de yapılan 2021 tarihli bir araştırmada (American Psychological Association), siyahi ve Latin kökenli bireylerin, duygusal regülasyon becerilerini beyazlardan daha yüksek oranda kullandığı tespit edildi — çünkü sosyal stresörlerle (ayrımcılık, önyargı, mikro saldırılar) daha sık karşılaşıyorlar.

Yani, duygusal zekâ bazı gruplar için kişisel değil, koruyucu bir zırh.

Tıpkı düşük gelirli sınıflarda olduğu gibi:

> “Sakin olmayı öğrenmezsen işten atılırsın, sabretmezsen geçinemezsin.”

Bu, EQ’nun adaletli bir kavram olmadığını gösteriyor. Çünkü bazı insanlar duygularını yönetmek zorunda kalıyor; bazılarıysa bunu tercih edebiliyor.

---

Duygusal Zekâ ve Sınıfsal Sessizlik: Kim Konuşabilir, Kim Susmak Zorunda?

Sınıf farkı duygusal zekânın hangi duyguların “kabul edilebilir” olduğunu belirler.

Orta ve üst sınıflar genellikle duygularını ifade etmeye teşvik edilir — terapiye gitmek, farkındalık çalışmaları yapmak, “kendine zaman ayırmak” gibi.

Alt sınıflar ise “sabretmeyi, susmayı, dayanmayı” öğrenir.

Bir forum üyesi, “İşçiMehmet,” şöyle yazmıştı:

> “Patron bağırıyor, ben ‘haklısın abi’ diyorum. Çünkü iş lazım.”

Bu cümle, EQ’nun eşit dağılmadığını anlatıyor. Duygusal zekâ bir sermaye biçimine dönüşmüş durumda. Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramı burada da geçerli:

Bazılarının duygularını özgürce ifade etme hakkı varken, diğerleri için bu lüks.

---

Duygusal Zekânın Geleceği: Adaletli Bir Yaklaşım Mümkün mü?

Eğer EQ, yalnızca “kendini geliştirme aracı” olarak kalırsa, toplumdaki eşitsizlikleri pekiştirir.

Ama eğer onu toplumsal bir farkındalık aracı olarak yeniden tanımlarsak, gerçek bir dönüşüm yaratabilir.

Psikolog Marc Brackett (Yale Center for Emotional Intelligence) şunu söylüyor:

> “Duygusal zekâ, bireylerin kendi duygularını anlamasından çok, başkalarının duygularına duyarlılık göstermesidir.”

Bu tanım, EQ’yu sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk haline getiriyor.

---

Sonuç: Duygusal Zekâ, Adaletin Sessiz Yüzü

Duygusal zekâ ne işe yarar?

Cevap basit ama derin:

> Hayatta kalmak, anlamak, dönüştürmek için.

Ama bu becerinin gücü herkese eşit dağılmıyor.

Kadınlar için bazen bir beklenti, erkekler için bir strateji, yoksullar için bir savunma, azınlıklar için bir kalkan.

Bu forumda belki de sormamız gereken soru şu:

> Duygusal zekâ sadece “iyi insan olma” meselesi mi, yoksa adil bir toplum kurmanın temeli mi?

Belki de geleceğin en büyük EQ testi bu:

Kendi duygularımızı değil, başkalarının yaşadığı adaletsizliği hissedebilmek.