Ah Ü Figan Ne Demek? Bilimsel Bir Merakın Peşinde
Selam dostlar,
Bir süredir aklımı kurcalayan bir ifade var: “Ah ü figan.” Eski şiirlerde, özellikle Divan edebiyatında sıkça karşılaştığımız ama günlük dilde neredeyse unutulmuş bu deyimin sadece bir “ah çekmek” olmadığını fark ettim. Bu yazıda, “ah ü figan”ın hem dilbilimsel hem de psikolojik kökenlerine, hem de toplumsal cinsiyet açısından farklı algılanış biçimlerine bilimsel bir mercekle ama herkesin anlayabileceği bir dille bakalım istedim.
Peki “ah ü figan” sadece bir yakarış mı, yoksa insanın duygusal düzenleme biçimlerinden biri mi?
---
Ah Ü Figan: Kelimelerin Duygusal Haritası
“Ah ü figan” ifadesi, Arapça kökenli iki kelimeden oluşur:
- Ah: İçsel bir acının, özlemin ya da pişmanlığın dışavurumu.
- Figan: Çığlık, haykırış, sesli feryat anlamına gelir.
Yani “ah ü figan etmek”, duygunun hem içte hem dışta patladığı bir noktayı anlatır. Modern psikoloji bunu katarsis olarak tanımlar; yani duygusal boşalım. Antik Yunan’dan bu yana, insanın acısını dile getirmesiyle ruhsal arınma arasında bir bağ kurulur. Freud bile, bastırılmış duyguların ifade edilmesinin terapötik bir etkisi olduğunu söyler.
Günümüz nöropsikolojik araştırmaları da bunu destekliyor:
- 2018’de yapılan bir fMRI çalışmasında, duygusal ifade (örneğin ağlamak veya iç çekmek) sırasında amigdala aktivitesinin azaldığı,
- Aynı anda prefrontal korteksin (yani düşünme ve kontrol bölgesinin) devreye girdiği gözlemlenmiş.
Bu da demek oluyor ki “ah ü figan” etmek, aslında beynin stresle baş etme mekanizmasının doğal bir parçası.
---
Bilim Ne Diyor? Duyguların Biyolojisi
İnsanın iç çekmesi sadece kültürel bir alışkanlık değil, biyolojik bir gereklilik.
Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, derin bir iç çekişin (sigh), akciğerlerdeki küçük hava keseciklerinin yeniden açılmasına yardımcı olduğunu ve böylece stresin fizyolojik etkilerini azalttığını göstermiştir.
Yani “ah” dediğimizde aslında sadece duygusal değil, fiziksel bir rahatlama da yaşarız.
Bir başka deneyde, duygularını bastıran bireylerin kalp atış hızının daha uzun süre yüksek kaldığı, duygularını ifade edenlerde ise daha hızlı dengeye geldiği tespit edilmiştir.
Bu durumda sormak gerekmez mi:
> Duygularını bastırmak mı daha güçlülük göstergesi, yoksa “ah ü figan”la onları dışa vurmak mı?
---
Erkeklerin Veri Odaklı, Kadınların Empati Odaklı Bakışı
Bilimsel literatür, duygusal ifade biçimlerinin cinsiyetler arasında farklılaştığını ortaya koyuyor.
Erkekler genellikle analitik ve veri merkezli bir yaklaşımla duygularını anlamlandırmaya çalışırken,
kadınlar sosyal bağlar ve empati üzerinden duyguları tanımlamaya eğilimlidir.
Harvard Üniversitesi’nin 2020’de yayımladığı bir çalışmada, erkeklerin duygusal olaylara dair anlatımlarında daha çok nedensellik (ne oldu, neden oldu) üzerine yoğunlaştığı; kadınların ise duygusal rezonans (nasıl hissettirdi, kim nasıl etkilendi) üzerine odaklandığı tespit edilmiştir.
Bu fark “ah ü figan”ı nasıl yaşadığımızı da etkiliyor:
- Erkekler için: “Ah” çoğu zaman içe dönük, sessiz bir analizdir; duygularını çözümlemeye çalışırlar ama dile getirmezler.
- Kadınlar için: “Figan” ise paylaşılan bir duygudur; topluluk içinde yankılanır, bir dayanışma biçimi haline gelir.
Dolayısıyla “ah ü figan”, hem biyolojik bir tepki hem de toplumsal bir ifade aracıdır. Belki de bu yüzden Divan şiirindeki “ah ü figan eden âşık” hem insandır hem de toplumun sesi.
---
Modern Dünyada Ah Ü Figan: Dijital Katarsis
Günümüzde “ah ü figan” belki mısralarda değil ama sosyal medyada yaşıyor.
Bir tweet, bir hikâye paylaşımı ya da forum gönderisi… Hepsi birer dijital “ah” aslında.
İnsan, acısını metinleştirerek hem kendini hem başkalarını rahatlatıyor.
Psikolog Sherry Turkle, bu olguyu “connected solitude” yani bağlı yalnızlık olarak adlandırıyor. Yani insanlar duygularını dijitalde paylaşıp yalnız olmadıklarını hissediyorlar.
Bu açıdan bakınca, “ah ü figan” modern çağda biçim değiştirse de işlevini koruyor:
Duygusal regülasyon, empati ve topluluk duygusu.
Peki sizce, sosyal medyada bir paylaşım yapmak —örneğin “canım çok sıkkın”— bir tür modern “figan” değil mi?
---
Ah Ü Figan’ın Evrimi: Kültürel Kodlarımızda Bir Duygu Dili
Tarih boyunca toplumlar duygularını farklı biçimlerde dile getirmiştir.
Batı kültüründe “melankoli” ya da “romantik acı” kavramları yaygınken,
Doğu kültürlerinde “ah ü figan” gibi ifadeler acının estetikle birleştiği bir noktayı temsil eder.
Bu estetik, aslında duygunun yüceltilmesidir.
Psikolojik olarak bakıldığında bu durum duygusal farkındalık düzeyinin yüksekliğini gösterir.
Çünkü kişi acısını sadece yaşamakla kalmaz, onu dile getirip anlam kazandırır.
Bu anlam verme süreci, travma terapilerinde de kullanılan bir tekniktir — narratif terapi (anlatı temelli terapi).
Yani bir bakıma Divan şairleri, yüzyıllar önce kendi psikoterapilerini yapıyordu diyebiliriz.
---
Son Söz: Bilim ve Duygu Aynı Masada
“Ah ü figan” sadece bir edebi süs değil; beynimizin, kalbimizin ve kültürümüzün ortak dili.
Bilimsel açıdan bir stres regülasyonu, sosyolojik olarak bir dayanışma biçimi,
psikolojik olarak bir farkındalık eylemi.
Bu kadim ifade, insanın hem biyolojisine hem de ruhuna dokunan nadir köprülerden biri.
Belki de bu yüzden, modern çağın dijital gürültüsünde bile bir iç çekiş duyduğumuzda, o eski kelimenin yankısı hâlâ kulağımızda: “Ah ü figan…”
---
Peki sizce bugün “ah ü figan” etmek hâlâ işe yarıyor mu?
Duygularımızı bastırmak mı bizi güçlü kılar, yoksa onları paylaşmak mı?
Belki de cevabı, bir sonraki “ah”ınızda bulursunuz…
Selam dostlar,
Bir süredir aklımı kurcalayan bir ifade var: “Ah ü figan.” Eski şiirlerde, özellikle Divan edebiyatında sıkça karşılaştığımız ama günlük dilde neredeyse unutulmuş bu deyimin sadece bir “ah çekmek” olmadığını fark ettim. Bu yazıda, “ah ü figan”ın hem dilbilimsel hem de psikolojik kökenlerine, hem de toplumsal cinsiyet açısından farklı algılanış biçimlerine bilimsel bir mercekle ama herkesin anlayabileceği bir dille bakalım istedim.
Peki “ah ü figan” sadece bir yakarış mı, yoksa insanın duygusal düzenleme biçimlerinden biri mi?
---
Ah Ü Figan: Kelimelerin Duygusal Haritası
“Ah ü figan” ifadesi, Arapça kökenli iki kelimeden oluşur:
- Ah: İçsel bir acının, özlemin ya da pişmanlığın dışavurumu.
- Figan: Çığlık, haykırış, sesli feryat anlamına gelir.
Yani “ah ü figan etmek”, duygunun hem içte hem dışta patladığı bir noktayı anlatır. Modern psikoloji bunu katarsis olarak tanımlar; yani duygusal boşalım. Antik Yunan’dan bu yana, insanın acısını dile getirmesiyle ruhsal arınma arasında bir bağ kurulur. Freud bile, bastırılmış duyguların ifade edilmesinin terapötik bir etkisi olduğunu söyler.
Günümüz nöropsikolojik araştırmaları da bunu destekliyor:
- 2018’de yapılan bir fMRI çalışmasında, duygusal ifade (örneğin ağlamak veya iç çekmek) sırasında amigdala aktivitesinin azaldığı,
- Aynı anda prefrontal korteksin (yani düşünme ve kontrol bölgesinin) devreye girdiği gözlemlenmiş.
Bu da demek oluyor ki “ah ü figan” etmek, aslında beynin stresle baş etme mekanizmasının doğal bir parçası.
---
Bilim Ne Diyor? Duyguların Biyolojisi
İnsanın iç çekmesi sadece kültürel bir alışkanlık değil, biyolojik bir gereklilik.
Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, derin bir iç çekişin (sigh), akciğerlerdeki küçük hava keseciklerinin yeniden açılmasına yardımcı olduğunu ve böylece stresin fizyolojik etkilerini azalttığını göstermiştir.
Yani “ah” dediğimizde aslında sadece duygusal değil, fiziksel bir rahatlama da yaşarız.
Bir başka deneyde, duygularını bastıran bireylerin kalp atış hızının daha uzun süre yüksek kaldığı, duygularını ifade edenlerde ise daha hızlı dengeye geldiği tespit edilmiştir.
Bu durumda sormak gerekmez mi:
> Duygularını bastırmak mı daha güçlülük göstergesi, yoksa “ah ü figan”la onları dışa vurmak mı?
---
Erkeklerin Veri Odaklı, Kadınların Empati Odaklı Bakışı
Bilimsel literatür, duygusal ifade biçimlerinin cinsiyetler arasında farklılaştığını ortaya koyuyor.
Erkekler genellikle analitik ve veri merkezli bir yaklaşımla duygularını anlamlandırmaya çalışırken,
kadınlar sosyal bağlar ve empati üzerinden duyguları tanımlamaya eğilimlidir.
Harvard Üniversitesi’nin 2020’de yayımladığı bir çalışmada, erkeklerin duygusal olaylara dair anlatımlarında daha çok nedensellik (ne oldu, neden oldu) üzerine yoğunlaştığı; kadınların ise duygusal rezonans (nasıl hissettirdi, kim nasıl etkilendi) üzerine odaklandığı tespit edilmiştir.
Bu fark “ah ü figan”ı nasıl yaşadığımızı da etkiliyor:
- Erkekler için: “Ah” çoğu zaman içe dönük, sessiz bir analizdir; duygularını çözümlemeye çalışırlar ama dile getirmezler.
- Kadınlar için: “Figan” ise paylaşılan bir duygudur; topluluk içinde yankılanır, bir dayanışma biçimi haline gelir.
Dolayısıyla “ah ü figan”, hem biyolojik bir tepki hem de toplumsal bir ifade aracıdır. Belki de bu yüzden Divan şiirindeki “ah ü figan eden âşık” hem insandır hem de toplumun sesi.
---
Modern Dünyada Ah Ü Figan: Dijital Katarsis
Günümüzde “ah ü figan” belki mısralarda değil ama sosyal medyada yaşıyor.
Bir tweet, bir hikâye paylaşımı ya da forum gönderisi… Hepsi birer dijital “ah” aslında.
İnsan, acısını metinleştirerek hem kendini hem başkalarını rahatlatıyor.
Psikolog Sherry Turkle, bu olguyu “connected solitude” yani bağlı yalnızlık olarak adlandırıyor. Yani insanlar duygularını dijitalde paylaşıp yalnız olmadıklarını hissediyorlar.
Bu açıdan bakınca, “ah ü figan” modern çağda biçim değiştirse de işlevini koruyor:
Duygusal regülasyon, empati ve topluluk duygusu.
Peki sizce, sosyal medyada bir paylaşım yapmak —örneğin “canım çok sıkkın”— bir tür modern “figan” değil mi?
---
Ah Ü Figan’ın Evrimi: Kültürel Kodlarımızda Bir Duygu Dili
Tarih boyunca toplumlar duygularını farklı biçimlerde dile getirmiştir.
Batı kültüründe “melankoli” ya da “romantik acı” kavramları yaygınken,
Doğu kültürlerinde “ah ü figan” gibi ifadeler acının estetikle birleştiği bir noktayı temsil eder.
Bu estetik, aslında duygunun yüceltilmesidir.
Psikolojik olarak bakıldığında bu durum duygusal farkındalık düzeyinin yüksekliğini gösterir.
Çünkü kişi acısını sadece yaşamakla kalmaz, onu dile getirip anlam kazandırır.
Bu anlam verme süreci, travma terapilerinde de kullanılan bir tekniktir — narratif terapi (anlatı temelli terapi).
Yani bir bakıma Divan şairleri, yüzyıllar önce kendi psikoterapilerini yapıyordu diyebiliriz.
---
Son Söz: Bilim ve Duygu Aynı Masada
“Ah ü figan” sadece bir edebi süs değil; beynimizin, kalbimizin ve kültürümüzün ortak dili.
Bilimsel açıdan bir stres regülasyonu, sosyolojik olarak bir dayanışma biçimi,
psikolojik olarak bir farkındalık eylemi.
Bu kadim ifade, insanın hem biyolojisine hem de ruhuna dokunan nadir köprülerden biri.
Belki de bu yüzden, modern çağın dijital gürültüsünde bile bir iç çekiş duyduğumuzda, o eski kelimenin yankısı hâlâ kulağımızda: “Ah ü figan…”
---
Peki sizce bugün “ah ü figan” etmek hâlâ işe yarıyor mu?
Duygularımızı bastırmak mı bizi güçlü kılar, yoksa onları paylaşmak mı?
Belki de cevabı, bir sonraki “ah”ınızda bulursunuz…